On yaşındaki Mustafa, babasının yokluğunu ailesiyle birlikte derinden hisseden bir çocuktur. Öğretmeni Murat'ın verdiği resim ödevi onun için bir dönüm noktası olur; "gördüğü en güzel şeyin" resmini yapması istenir.
Bu talep, Mustafa'nın içinde bulunduğu hüznün arasında bir ışık yakar ve onu köyünü, doğayı ve insanları daha dikkatli gözlemlemeye iter.
Mustafa'nın bu arayışı, etrafındaki dünyaya yeni bir gözle bakmasını sağlar.
Her gün karşılaştığı sıradan detaylar -bir ağacın yaprakları, bir kuşun uçuşu, komşuların yüz ifadeleri- ona anlam kazanmaya başlar. Bu süreç, sadece bir ödevi tamamlamak değil, aynı zamanda kaybın yarattığı boşluğu anlamlandırma çabasıdır.
Öğretmen Murat, Mustafa'nın içine düştüğü bu derin keşif yolculuğunu fark eder. Öğrencisinin samimi çabasından etkilenerek, onun bu hassas anlarında yanında olmaya karar verir.
İkisi birlikte, sessiz bir iletişimle, güzelliğin ve hüznün iç içe geçtiği bir dünyada yol alırlar.