The Adderall Diaries, uyuşturucu bağımlısı yazar Stephen Elliott'ın hayatına odaklanır. Adderall'ın etkisi altında geçmişini araştıran Elliott, çocukluğunda babası tarafından istismara uğradığı iddialarıyla yüzleşir.
Bu sırada, tanık olarak takip ettiği bir cinayet davası, kendi gerçeklerini sorgulamasına neden olur.
Yazar, ünlü bilgisayar programcısı Hans Reiser'ın karısını öldürmekle suçlandığı davayı izlemeye başlar.
Reiser'ın hikayesi, Elliott'ın kendi babasıyla olan travmatik ilişkisini hatırlamasını tetikler. İki farklı vakada şiddet ve gerçeklik temaları paralel bir şekilde işlenir.
Elliott'ın anıları ve davanın detayları iç içe geçerken, neyin gerçek neyin kurmaca olduğu belirsizleşir. Yazar, hem davadaki gizemi çözmeye çalışır hem de kendi hafızasının derinliklerinde kaybolmuş acı verici anılarıyla hesaplaşır.
Bu süreç, onun için bir yüzleşme ve arınma yolculuğuna dönüşür.